Monday, January 29, 2007

Eski Dostlar (TRT vari)

Bu 2 fotoyu bilgisayari temizlemeye calisirken buldum. Nereden gelmisler hic hatirlamiyorum (Resimleri Aylin yollamisti, Ali hatirlatti).

Bu fotografta 80'lerin sonlarindaki, Galatasaray'in gecit vermez defansini goruyorsunuz. Solda "Rambo" Yusuf Altuntas, onun yaninda "Centilmen" Cuneyt Tanman (Kaptan) ve kucaklarinda Bulent Korkmaz.. Yusuf'un gomlegini ve Bulent Korkmaz'in geyikli kazagini "o zamanlar moda oyleymis" diyerek gormezden gelelim. Biyiklar ve saclar ise muhtesem.

Bu fotografta ise en solda Erhan Onal, onun yaninda Cuneyt Tanman ve en sagda Bulent Korkmaz var. Arkadaki ise kaleci Zoran Simovic. Erhan'in at hirsizi imajini Alamanciligina veriyorum (Ahmet Cihat alinmaz umarim).

Bu kadro varken ben kucuktum, herhalde 6 yasinda falandim.. O zamanlar sanki daha guzeldi futbol. Maclar gunduz olurdu, mac devam ederken canli roportajlar olurdu, kluplerin "store"lari yoktu, hatta futbolcularin isimleri bile daha "futbolcu ismi"ydi: Erhan, Cuneyt, Bulent, Yusuf, Simovic vs.. Simdi ise Can, Volkan, Arda, Burak, Inamoto var.

Sunday, January 28, 2007

27 Ocak 2007 Galatasaray - Ankaraspor Maci

Seyircisiz oynanan maci Galatasaray, ilk devre Hakan Sukur'un, ikinci devrede de Sabri'nin attigi gollerle kazandi. Fenerbahce'nin 2 puan biraktigi haftada liderle puan farkini 5'e indirdi (tam TRT'deki spikerler gibi yazdim).

Mac ile ilgili yorumuma gelince; mac cok sıkıcıydi. Ilk devre yaklasik 25 dk. uyuklamisim ama ikinci devreyi tamamen izleyebildim. Hakan Sukur, rekoru kirmasina 3 gol kala kaburgasini catlatip oyundan alindi. Adam su rekoru ne kadar cabuk kirarsa takim icin o kadar hayirli olacak, zira rekoru kirana kadar mecburen oynatacagiz Kral'i.

Hakan Sukur'un golunden sonra atki, sapka vs. ile taraftar gibi sevinen futbolcular.

Friday, January 26, 2007

Artistik Patinaj

Gavurlarin "figure skating" olarak tabir ettigi bizde ise nedense "artistik patinaj" olarak adlandirilan sporun su aralar Avrupa Sampiyonasi var. Turk kizimiz Tugba Karademir de turnuvada mucadele ediyor ama kac kisi farkindadir bilmiyorum.

Turkiye'de bu sporla ilgilenenlerin sayisi sanmiyorum ki bizim eski açığı dolduracak kadar olsun, ama yine de bu ise izleyici olmanin cok otesinde gonul vermis birisini ben cok yakindan taniyorum... Ahmet Cihat Toker.

Ahmet Cihat Toker Turkiye'de lisans, Amerika'da yuksek lisans derecelerini tamamladiktan sonra, calismak ve doktora yapmak icin Berlin'e gitti. Oradaki ozgur ortamda, belki de Turkiye'de ayiplanacagi, yargilanacagi konularda kendini ifade etme ozgurlugunu buldu.

Iste bu fotograf Ahmet Cihat'in kurtulusunun bir kanıtıdır. Onceden beri icine attigi artistik patinaj sevgisini Berlin'de doya doya ve ozgurce yasiyor, hatta tecrube ediyor. Konsantrasyon ve estetik kaygi nedeniyle celik gibi olmus yuz ifadesi Ahmet Cihat'in bu spora olan tutkusunu cok guzel anlatiyor.

Turk Filmleri

Zaten cogu sacma sapan oluyor da, yahu kardesim yaptiktan sonra hic izlemiyor musunuz bu filmleri..

Ibo'nun akillara ziyan bir filminde Ibo'nun Urfa'dan kardesi Hasan gelir. Ibo da "hayat arkadasi" Jale Hanim'a "hazirlan, aksam Hasan'i guzelce bir gezdirelim eglenelim" buyurur. Ben raki masasi, kebap, ocakbasi beklerken sahne degisir; bir de ne goreyim? Bizim uclu diskoya gitmisler, diskoda calan sarki Kiss - I Was Made for Loving You ulan!

Bu kadar sacmalik fazla derken cok surreal bir olay daha yasanir. Diskoda bosbos masada otururlarken Jale Hanim "ay ben dansetmek istiyorum, hadi dansedelim" der Ibo'ya. Ibo tabi ki dans etmez.. Dans etmez de napar? Kardesine "hadi yengenle dans et" buyurur. Cocuk "ben dans bilmem" vs. dese de ağabeyi onu zorla dans ettirir. Yahu daha cocuk yeni gelmis Urfa'dan, disko-bar nedir ilk defa goruyor, sen bir de cocugu dansa zorla hem de "yengesiyle"..

Aha Seda Sayan da geldi bir yerlerden, tadindan yenmez bu film.

2007 Avustralya Acik

2007 Avustralya Acik Turnuvasi finali belli oldu. Erkekler finali pazar gunu Roger Federer (Isvicre) ile Fernando Gonzalez (Sili) arasinda oynanacak. Ne yalan soyleyeyim kadinlar finalinin kimler arasinda oldugunu bilmiyorum bile , pek umursamiyorum.

Finale gelmeden once iki finalistin oynadigi yari final maclarinin sonuclari cok ilginc. Federer, Roddick'i (ABD) 6/4 6/0 6/2'lik 3 set ile gecti. Gonzalez ise Haas'i (Almanya) yine 3 sette 6/1 6/3 6/1'le eledi. Ilginc olan, bir Grand Slam turnuvasinin yari final maclarinin bu kadar farkli sonuclanmasi. Turnuvanin sonlarinda -hem de grand slam- herkes cekisme beklerken, Gonzalez ile Federer rakiplerini ezip gectiler. Bu ikilinin ilk tur maclari bile bu kadar rahat gecmemisti.

Bu arada Federer finale gelene kadar set kaybetmedi (inanilmaz bir basari) ve eger finalde de set kaybetmezse 73 yillik bir rekoru egale etmis olacak.

Rakiplerini bu kadar rahat eleyen hatta ezip gecen bu ikilinin oynayacagi final umarim cok cekismeli gecer, 5 set surer, 5 saatte biter, herkes tenise doyar.

Thursday, January 25, 2007

Olmadi Sezercik

Biz seni filmlerindeki durust, cesur, iyi kalpli halinle sevmistik Sezercik.. bu senin yaptigin nedir simdi??

"Sezercik Aslan Parcasi" olsun, "Sezercik Kucuk Mucahit" olsun, "Sezercik Yavrum Benim" olsun her filminle bizlere hayat dersi verdin, peki bu yakisti mi sana? Askolsun.

Seni boyle hatirlamak istiyorum:

Sezercik Aslan Parcasi filminde annesine moral verirken - "sen uzulme annecim ben calisiy sana bakayim"








Sezercik'in filmlerinden birindeki kotu cocuk karakteri.. Sezercik dersini veriyordu tabi ki. Hani Sezercik'in esegini acik artirmayla almaya calisiyordu.. Acik arttirmada esegin degerini surekli artirip, "benim olacak, ona kirbac vurucam surekli" diye bagiriyordu. Sezercik ise "hayiy! o benim esegim" deyip esege sariliyordu..

Gel Tezkere

Turkiye'deki genc erkeklerin, hayatlarinin bir bolumunde cektikleri sikintilar, ozlem, cile vs ne varsa hepsi bu kagit parcasi icin. Bazilari daha kolay ulasiyor, bazisi daha cok zorlaniyor, bazisi ne yazik ki goremiyor. Adina sarkilar yapilan tezkere bu iste. Darisi herkesin basina.

Wednesday, January 24, 2007

Ismail Cem 1940-2007


Ismail Cem Ipekci

Yaklasik 10 gundur suuru kapali olan Ismail Cem, kanser tedavisi gordugu Istanbul Cerrahi Hastanesi'nde bu sabah 09:50'de vefat etti.

Ismail Cem 1959 yilinda Robert Kolej'i, 1963 yilinda da Lozan Universitesi Hukuk Fakultesi'ni bitirdi ve Paris Siyasal Bilgiler Enstitüsü’nde Siyaset Sosyolojisi masteri yapti. Gazetecilik meslegini secen Ismail Cem, 1974 yilinda TRT Genel Mudurlugu'ne getirildi.

TRT Genel Mudurlugu'nden siyasi sebeplerden dolayi ayrildiktan sonra 1980 sonrasinda siyasete atildi. SHP'de basladigi siyaset yasantisina DSP'de devam etti. 1995 yilinda 50. hukumette Kultur Bakanligi yaptiktan sonra 1997-2002 yillari arasinda Disisleri Bakanligi gorevine getirildi. 2002 secimlerinden once DSP'den ayrilarak YTP'yi kurdu fakat barajin altinda kaldi ve partisi CHP ile birlesti.

2000 yilinda dunyada Yunan Disisleri Bakani Papandreu ile birlikte "Yilin Devlet Adami Odulu"nu alan Ismail Cem, Turk halki tarafindan Turkiye'nin modern ve aydinlik yuzu olarak goruldu. Hakkindaki birtakim iddialara ragmen cok sevildi, cok takdir edildi. Turk siyasetinde yerinin doldurulmasinin zor olacagina inaniyorum, basimiz sagolsun.

Tuesday, January 23, 2007

Masters of Disguise (Darkwing Duck vardi biz kucukken)

Bu 2 fotograftaki 2 kisi ayni kisilerdir.

Endustrilesen Tenis

2007 Avustralya Acik Tenis Turnuvasi'ni izlerken daha onceden farkettigimi farkettigim bir husustan bahsetmek istiyorum. Hazir aklima gelenleri paldir kuldur yazabilecegim boyle bir ortam da varken bahsedeyim gitsin ne olacak.

Endustrilesen futbol gibi (Ahmet Cihat belki yorum yapar), her spor endustrilesmekte. Spor dalina duyulan ilgiye gore bu surec daha kisa veya daha uzun surebiliyor. Tenis icin dusunursek eger (Simdi de Sadi Amca belki yorum yapar), goruyoruz ki teniste sporcularin belli markalarin raketlerini kullanmalari, baska markalarin kiyafetlerini, ayakkabilarini giymeleri bayagi uzun suredir var. Farkli olan, tenisteki bu durumun, futboldaki gibi direk bir reklam malzemesi olarak hatta bir yasam tarzi olarak kullanilmaya daha gec baslanmasi.

Kortlara baktigimizda erkeklerde capri ve kolsuz ust giyen yeni yetmeler, bayanlarda onemli markalari kullanarak kendileri icin tasarimlar yapanlar hatta erkeklerin kiyafetlerini cok sıkıcı buluyorum diyen dilberler goruyoruz.

Tabi tenis de yillar gectikce butun her sey gibi degisecek bir evrim gecirecek. Bu evrimden hem oyun tarzlari, hem oyuncular, hem kortlar, hem tenis modasi da etkilenecek ama benim dusundugum su an gelinen noktanin bu evrimin dogal bir sonucu olup olmadigi. Ben de farkindayim tenisciler 80'lerdeki gibi dar ve kisa beyaz sortlar giyemezler, zaten 90'larda Pete Sampras abimiz bol sort ve t-shirtle bir cigir acti, ustune Andre Agassi abimiz hic alisagelmedik bi sekilde giyinmeye basladi (kariyerinin sonlarinda Agassi de normale dondu) ama butun bunlar dogaldi, zaten sporcularin kendi kisiliklerini yansitmalariydi. Simdi bakiyoruz Ispanyol raket (sonunda bu tamlamayi kullanmak nasip oldu) Rafael Nadal altina yesilimtrak (!) bir capri, bunun ustune sari kolsuz bir ust giyiyor. Tenisciden cok Tatlises Lahmacun calisani gibi duruyor. Boylece genc, dinamik, guclu ve yenilmez bir imaj ciziyor tipki bu imaji kullanan sponsoru gibi. Serena Williams ise kendi tasarladigi, "rapci tenis oyuncusu kiyafetleri"ni giyiyor ve mucizevi bir sekilde o kiyafetlerle saga sola kosturabiliyor. Serena da boylece geldigi yeri unutmamis oluyor, zaten revacta olan bu tarzi kendi tabanina pazarlayarak sponsorunu sevindiriyor. Maria Sharapova'ya laf etmeye kiyamiyorum cunku o cok guzel.

Sonuc olarak dunya ikincisi, 20 yasindaki Rafael Nadal -su anda Federer'e kafa tutabilen tek adam- veya bayanlarda dunya birincisi 19 yasindaki Maria Sharapova bence farkinda olmadan bambaska bir misyona hizmet ediyorlar. Sponsorlariyla yaptiklari milyon dolarlik anlasmalar herhalde kariyerlerinin sonuna kadar kazanacaklari turnuva odullerini simdiden gecmistir. Paralarinda kazanclarinda gozum yok ama bari tenisi boyle ucuz ve gereksiz bir bicimde degistirmesinler. Onlari bilmem hangi markanin temsilcisi olarak degil de dunya 1. olarak, Wimbledon'u bilmem kac kez ust uste kazanan kisiler olarak bilelim. Cunku Martina Navratilova'yi, Steffi Graf'i, Ivan Lendl'i, Stefan Edberg'i, Bjorn Borg'u, Jimmy Connors'i, John McEnroe'yu ve daha nicelerini boyle bildik. Hatta gariban Sergi Bruguera'yi, Jim Courier'i bile unutmadik ki, korkmalarina hic gerek yok.


solda Ispanyol Rafael Nadal sebegi, sagda ise guzelligi kadar saf olmadigini dusundugum Maria Sharapova (masallah)..

Ozlediklerim:

saat yonunde; delikanli, efendi, kral....

San ve Seref Dolu 159 Gun

12 Agustos 2006'da gittigim, Izmir'de basladigim ve Iskenderun'da devam ettigim vatani gorevim 18 Ocak 2007 saat 08:30 itibariyle sona erdi..

Askerlikte gecirdigim 159 gun sanki hayatimdan kesilmis, alakasiz bir parca gibi. Kimsenin kendisini asker gibi hissettigini veya kisilik olarak o ortama uygun oldugunu dusundugunu sanmiyorum ama goruluyor ki oyle ya da boyle insan alisiyor bir sekilde altindan kalkiyor.

Tabi butun bunlarin sonuclarina katlanmak gerekiyor. Ornegin ben askerden kasik fitigi, az duyan bir sol kulakla dondum. Biraz nazli buyutulmusuz galiba :)

Bundan sonrasi ile ilgili herkesin ettigi bir laf var o da "asil askerlik simdi basliyor". Eger gercekten oyleyse isimiz is.. Neyse bakip gorecegiz neler olacak.

Bu fotografta, "tufekli toren rahat" durusunu icra etmekteyim. Ustumde hucum yelegi, kafamda migfer var. Normalde hucum yelegi ve migfer kullanmiyoruz silahliyken ama burada yemin toreninin atis mangasinda oldugumuz icin boyle giydirdiler bizi.