Wednesday, March 14, 2007

Tarihteki Delikanlilar - 1 - Jack London

Blogumda yeni bir seri baslatiyorum. Blog benim keyif benim o yuzden istedigimi yapabiliyorum. Bundan sonra, ara sira, aklima estikce, tarihteki "delikanli" kisileri inceleyecegim. Delikanlilik nedir, ne degildir konusunda bizlere bir fikir verebilmesi acisindan bu calismamin cok faydali olacagina inaniyorum, hayirli ugurlu olsun.

Konuyla ilgili ilk inceleyecegim isim Jack London. Amacim Jack London'in hayat hikayesini yazmak degil, zaten isteyen acar wikipedia'dan okur. Amacim Jack London'in neden delikanli bir adam oldugunu anlatmak.

Jack London 12 Ocak 1876'da San Francisco'da dogmus, 22 Kasim 1916'da rahmetli olmus, yani yaklasik 40 yil 10 ay yasamis. Ne kadar kisa bir sure oyle degil mi? Evet kisa ama bazen delikanlilik kisacik bir yasama bircok sey sigdirmaktan geciyor zaten. Bu durum icin baska bir ornek Buyuk Iskender olabilir mesela. 33 yasinda oldugunde, 3 kitada ucsuz bucaksiz topraklarin hakimiydi (her ne kadar ishalden olmesi delikanliyi bozacak bir hareket olsa da). Buyuk Iskender'i de ilerleyen bir "Tarihteki Delikanlilar" bolumunde inceleyeyim bari.

Oncelikle Jack London'in onemli ozelliklerinden birisi caginin en uretken yazarlarindan birisi olmasi. Muhtemelen edebiyat tarihindeki en uretken yazarlardan birisi ayni zamanda. Ayrica bu uretkenliginin bir sonucu olarak yazarlik yoluyla cok zengin olan ilk Amerikali yazar. Simdi "bu iyi bir sey mi?" diyeceksiniz.. Bunun iyi bir sey olup olmadigi tamamen perspektif meselesi. Tabi ki yazarligi gercekten sadece sanat icin, kitap yazmak icin yapan yazarlarin bakis acisina gore son derece sig bir sonuc ama Jack London abimizin durumu biraz farkli: Jack London babasi tarafindan terk edilmis, uvey babasinin soyadini almis, fakir bir cocukluk gecirmis (bizim Kucuk Emrah gibi), egitimini kendi kendine, kutuphanelerde kitap okuyarak elde etmis, 13 yasindan itibaren gunde 18 saate kadar en agir islerde calismis, teknelerde istiridye hirsizligi, sonrasinda sahil guvenlik devriyeligi, uzak yerlere giden gemilerde tayfalik, Alaska'da altin aramak gibi agir islerle ugrasmis - hikayeleri zaten gezdigi yerleri, yaptigi isleri, yasadigi hayati anlatir-. Jack London yazarligi kendisini bu hayattan kurtaracak bir is olarak gormus, belki de o yuzden bu kadar uretken olabilmis. Hicbir egitimi olmamasina ragmen, kutuphanelerde okudugu kitaplarla kendini egiten bir insanin kendine bu kadar guvenmesi, sifirdan kendini yazar yapmasi delikanlilik degildir de nedir? Martin Eden adli romaninda bu surec anlatilir.

Calistigi agir islerin, agir kosullarin dogal bir sonucu olarak sosyalist olmus Jack London agabey. Gencken daha bireyci bir insanmis, gencliginin verdigi gucle her turlu agir iste durmadan, yorulmadan calisip dururmus ama toplumun alt kademesiyle daha da icli disli olunca, ve hicbir seyin degismedigini gorunce icindeki umut ve bireycilik yok olmus yerini devrimcilige birakmis. Jack London abim hic bununla yetinir mi? Yetinmez tabi.. Aktif siyasete atilmis, particilik yaptigi genclik gunlerinden, Oakland belediye baskanligi icin secimlere girdigi, sosyalizm konferanslari vermek icin ulkeyi gezdigi daha zengin oldugu zamanlara kadar hep aktif bir devrimciymis. Tabi ki her devrimci gibi o da bir zaman sonra durulmus ama bu durulmus haliyle bile Amerika'daki sosyalist hareketlerin ilham kaynagi ve devrimcilerin kahramani olmus.

Rahmetli tipki benim gibi boksu cok severmis. Benden farkli olarak ise amator olarak boksla ilgilenirmis ve onemli maclar icin yorumlar yazarmis.

Abimizin bir kusuru hafiften irkci bir yapisi olmasiymis. Beyaz irkin ustunlugunu savunurmus kendisi.

Onemli eserlerini; Vahsetin Cagrisi, Beyaz Dis, Martin Eden, Ay Vadisi, Deniz Kurdu, Ates Yakmak olarak sayabilirim.

Analar ne evlatlar doguruyor.

Bir sonraki "Tarihteki Delikanlilar" kosemde Clint Eastwood ile karsinizda olacagim, o zamana dek esen kalin efendim.

6 comments:

Can said...

bundan sonraki köşende Can Bilgehan ı araştırıp nasıl ve neden delikanlı olduğunu anlatmanı talep ediyorum

Diego said...

eheh de get lan pesmerge

Ahmet C. Toker said...

Benim de onerilerimden biri Can'i anlatman.

Diyavol said...

Ben J.Londra ile Ohoyş-Kohoyş'ın hikayesi sayesinde tanışmıştım.

Uyuyamadığım yalnız gecelerde hala kendi kendime anlattığım bir öyküdür, cesur eskimo prensi Ohoyş-Kohoyş'unki.

myagli said...

yasasin halklarin kardesligi...

Diego said...

total demokratie!