Oncelikle is guc, hayat kavgasi, ekmek mucadelesi derken, yavrum gibi sevdigim, benim ic buhranlarimi, icimde kopan firtinalari yansitan biricik blogumdan uzun bir sure ayri kaldim. Bundan sonra canim blogumu boyle ihmal etmeyecegim. Ihmal edersem beni uyariniz, hatta beni rencide ediniz.
Is hayati iyi hos ama dusununce -kendi isini yapmiyorsan eger- birilerinin daha iyi bir yere gelmesinin senin uzerinde olumlu etki yaratmasi ihtimali icin calisiyorsun.
Bu derin tespitimin uzerine hipi bir edebiyatci olmaya karar verdim. Herkesin haberi olsun. Hipi olmak icin biraz cabalamam gerekecek cunku ne yazik ki yapi itibariyle huysuz, huzursuz, paranoyak vs. bir kisiyim ve hipilik icin onkosul olan birtakim ozelliklere sahip olmadigim bariz. Ama caba gosterecegim.
Edebiyatci olma kismina gelince o konuda calismalara basladim bile! Erken ronesans doneminin bircok basyapita ilham kaynagi omus onemli eserlerini okumaya basladim. Boccacco'nun Decameron'u olsun, efendime soyleyeyim, Geoffrey Chaucer'in Canterbury Hikayeleri olsun, Dante'nin İlahi Komedyasi olsun hepsini aldim. Bunlar biter bitmez ronesans eserlerine, ondan sonra aydinlanma cagina, sonra romantiklere, sonra da modern edebiyata gececegim. Metodik bir insan olarak, once altyapimi gelistirmem gerek diye dusundum. Kritiklere, yorumlara henuz girismeyecegim, haddimi bilecegim. Bu arada metodik olmak da hipilik icin uygun bir ozellik olmasa gerek, daha ziyade spontane olmak gerek sanki.
Yazinin basinda is hayati demisken, cuma gunu sirkette happy hourda viskileri arka arkaya cakarken patron soyle bir laf etti:
"Seckin, haftaya ofiste olmayacagim, yurtdisindayim.. donunce seninle bir konusalim" (ta obur pazartesiden bahsediyor)
Acaba ne diyecek adam.. belki de happy hourda fazla dagittim farkinda olmadan, o konuda uyaracak ya da maasima zam yapacak, belki de kovacak. Hayirlisi bakalim.
Is hayatiyla ilgili olarak, kendime Pink Floyd'dan Welcome to the Machine isimli parcayi armagan ediyorum. Boyle de asiyim, isyankarim.
Is hayati iyi hos ama dusununce -kendi isini yapmiyorsan eger- birilerinin daha iyi bir yere gelmesinin senin uzerinde olumlu etki yaratmasi ihtimali icin calisiyorsun.
Bu derin tespitimin uzerine hipi bir edebiyatci olmaya karar verdim. Herkesin haberi olsun. Hipi olmak icin biraz cabalamam gerekecek cunku ne yazik ki yapi itibariyle huysuz, huzursuz, paranoyak vs. bir kisiyim ve hipilik icin onkosul olan birtakim ozelliklere sahip olmadigim bariz. Ama caba gosterecegim.
Edebiyatci olma kismina gelince o konuda calismalara basladim bile! Erken ronesans doneminin bircok basyapita ilham kaynagi omus onemli eserlerini okumaya basladim. Boccacco'nun Decameron'u olsun, efendime soyleyeyim, Geoffrey Chaucer'in Canterbury Hikayeleri olsun, Dante'nin İlahi Komedyasi olsun hepsini aldim. Bunlar biter bitmez ronesans eserlerine, ondan sonra aydinlanma cagina, sonra romantiklere, sonra da modern edebiyata gececegim. Metodik bir insan olarak, once altyapimi gelistirmem gerek diye dusundum. Kritiklere, yorumlara henuz girismeyecegim, haddimi bilecegim. Bu arada metodik olmak da hipilik icin uygun bir ozellik olmasa gerek, daha ziyade spontane olmak gerek sanki.
Yazinin basinda is hayati demisken, cuma gunu sirkette happy hourda viskileri arka arkaya cakarken patron soyle bir laf etti:
"Seckin, haftaya ofiste olmayacagim, yurtdisindayim.. donunce seninle bir konusalim" (ta obur pazartesiden bahsediyor)
Acaba ne diyecek adam.. belki de happy hourda fazla dagittim farkinda olmadan, o konuda uyaracak ya da maasima zam yapacak, belki de kovacak. Hayirlisi bakalim.
Is hayatiyla ilgili olarak, kendime Pink Floyd'dan Welcome to the Machine isimli parcayi armagan ediyorum. Boyle de asiyim, isyankarim.